top of page
  • Writer's pictureinci

Gamarcoba


Tiflis’e ilk gidişim 5 sene öncesiydi. O zamandan beri ara ara içimde tekrar gitme isteği canlanır ve nihayet geçtiğimiz Eylül ayında bir kez daha ‘’işte şimdi’’ diyebildim. Bu sefer daha da iyi geldi. Çok özlenmiş yakın bir arkadaşın rahatlığı ve sıcaklığında hani şöyle ağız dolusu bir kahkahanın yarattığı hafiflik hissi vardır ya işte öyle geldi. Yemyeşil ve çok parklı bu şehrin uzun yokuşlu sokaklarını, kimi bakımlı kimi dökülen tarihi binalarını, adım başı hatta yerli yersiz (iyi anlamda) karşıma çıkan heykellerini, neredeyse her sokakta bulunan tandır fırınlarını ve o fırınlardan yayılan, yayıldıkça şehri adeta ele geçiren ekmek kokularını, ummadık bir anda ara sokaklardan yükselen piyano seslerini, yüksek tavanlı evlerini, sürprizli avlularını, bol tüylü ve hayli toplu kedilerini, misafirperverliğini hem de şikemperverliğini, Shavi Lomi’yi, lobianiyi, supraları, churchkhelaları, Sayat Nova’yı, Pirosmani’yi ve daha sürüsünü bir gün tek tek hem de büyük bir iştahla anlatabilirim ama şimdi khmeli suneli hakkında bir iki satır yazmak istiyorum; kişniş, dereotu, fesleğen, defne yaprağı, mercanköşk, çemen, maydanoz, aspir tohumu tozu, karabiber, kereviz tozu, kekik, nane, zufa otu ve kırmızı biber gibi çok çeşitli baharattan oluşan bir karışım bu. Gürcü yemeklerinin vazgeçilmez çeşnilerinden biri olma özelliğinde. İlk gittiğim zaman bulmuştum kendisini, o gün bugündür aramız iyi. Oldukça yoğun kokulu, aromatik. Köri karışımını andıran bir kokusu var. Koklamaya doyulmuyor, capcanlı. Bir de sanırım hafiften iştah açıyor. Evet, yanımda getirdim bir iki paket.


*Gamarcoba: Gürcüce ‘’Merhaba’’ demek.

*Fotoğraftakiler ‘’churchkhela’’ benim tabirimle yenilebilir nazar boncukları :) başka bir yazının konusu.



63 views0 comments

Recent Posts

See All
Post: Blog2_Post
bottom of page